17 Şubat 2010 Çarşamba

Genç Yazar Serdar Özkan'ın Kayıp Gül Romanı

Kitabın kendi ön kapağında da yazdığı gibi ''Antoine de Saint-Exupéry 'nin Küçük Prensini, Paulo Coelho'nun Simyacı'sını ve Richard bach'tan Martı'yı sevenler, bu kitabı asla okumadan geçmemeliler ! '' demeyeceğim size. Küçük Prens 7'sinde de 20'sinde de çok şey katar insana, çocuk kitabı derler, ama öyle olmadığınıı da okuyanlar bilir. Simyacı başucu kitabı olarak geçer, okuyanlar etkisinden çıkamaz, hayatı anlatır, öğütler verir ince ince okuyucularına. Martı'ya gelince, bambaşkadır. Her kitap bambaşkadır. Zaten benzetilme yönleri de okuyucuya inceden verdiği mesajlardır. Yoksa konu olarak zaten benzeyemez. Şunu söylemek isterim ki Kayıp Gül'ü okurken de yüzünüzden tebessüm eksik olmayacak, bu romanı da çok sevecek ve bir sürü kişiye tavsiye edeceksiniz. Kitap size kaybedilmiş sevgiyi bulmayı öğretir. Kayıp Gül, kayıp bir ikizin izinden, San Francisco'dan İstanbul'a, güllerin ve düşlerin dünyasına uzanan gizemli bir yolculuktur. Roman annesi ölen bir genç kızın, yaşadığı bunalım ve sıkıntılar sırasında, annesinin ona yazdığı mektubu bulması ve okuması ile başlar. O annesinin mektubunu okurken, bizi de kendi annemizi, ailemizi, sevdiklerimizi düşündürür. Roman bize kaybetme korkusunu derinden hissettirir, etkiler ve koşup sevdiklerinize bir kez daha sarılmamızı sağlar. Kitapta İstanbul'dan da bahseder, İstanbul'un gül bahçelerinden, Topkapı Saray'ından.. Eleştiri yapacak olursam, İstanbul'a sayfalar ayırmasını isterdim. Anlatımı basit, kısa ve öz olan bu roman okunması gereken bir roman. Bir çok kişi, romanın kapağındaki yazılar yüzünden yapılmış yorumları okuyup, önyargı kazanıyorlar, okumuyorlar romanı, vazgeçiyorlar. Her şeyi bir kenarı bırakın.. Kapağını, uluslararası bestseller olmasını, 40 bin dile çevrilip ilk baskıda 50.000 satmasını, hatta Küçük Prens, Simyacı ve Martı ile alakalı olmadığı halde -ki ben alakalı olmadığını düşünüyorum- kapağında buna dair yorumlar yapılmasını da bir kenarı bırakın, okununca yüzünüzde tebessüm ve belki gözünüzde de küçük bir damla yaş bıraktığı için bu roman okunmalıdır.

7 Şubat 2010 Pazar

Khaled Hosseini'den Bin Muhteşem Güneş

Yazar, ikinci kitabı olan Bin Muhteşem Güneş (A Thousand Splendid Suns) adlı eserinde bizlere bu sefer iki kadının kesişen yaşamları ve dostlukları üzerinden anlatıyor doğduğu toprakları. Afganistan'da tarihsel gelişimin insani değerlerden yana olmadığını, kadın olmanın ise hayatta kalmayi daha da zorlastırdığını konu eden, derinden etkileyen bir kitaptir. Tarihi anlatır bize ama öyle ağır bir şekilde değil de şekerleme tadında anlatır konu şekerden her ne kadar uzak olsa da. Bu romanda yas tutarsınız, elinizde olmadan kızarsınız herşeye, öfkenizi yenmekte güçlük çekersiniz en sonunda oturur ağlarsınız.. Düşünürsünüz bir kadını mutlu etmenin ne kadar kolay olabileceğini ve aynı zamanda onu üzen, hayatını mahvedebilen, yaşamak zorunda olduğu gerçekleri. Küçük yaşta evlendirilen kızları da konu alır roman. Ülkemizde de yaygın değil gibi gözükse de bu gibi olaylar mevcut. Kitapta ana karakterler Leyla ve Meryem'dir.

Arka Kapak :

Nereye giderseniz gidin, ülkeniz peşinizden gelir. Artık siz orada yaşamasanız da o içinizde yaşar. Afganistan’ın Khaled Hosseini’de yaşadığı gibi…

Bin Muhteşem Güneş, ilk romanı Uçurtma Avcısı’yla tüm dünyada inanılmaz bir başarı yakalayan Hosseini’nin ikinci romanı. Yazar bu romanında da yine doğduğu toprakları anlatıyor. Bu kez iki kadının kesişen yaşamları ve dostlukları üzerinden…

Küçük yaşta evlendirilen kızlar, çocuğu olmayan kadınlar, babaya ya da çocukluk arkadaşına duyulan, geçmişe gömülmüş aşklar…

Khaled Hosseini, hasreti, dostluğu, aşkı ve insanlığı en iyi anlatan yazarlardan. Başarıyla kurduğu olay örgüsüyle, çıkmaz yolların nasıl düzlüklere açılabileceğini gösteren yaratıcı bir kalem.

Bin Muhteşem Güneş, kelimenin tam anlamıyla “beklenen” bir roman…

Khaled Hosseini'den Uçurtma Avcısı

Khaled Hosseini, ilk romanında bizlere Afganistan'da 1970'lerde başlayıp, 2000'li yıllara kadar süren dönemin olaylarını sade ve akıcı bir dille anlatır. Kabil'de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk Emir ve Hasan ana karakterlerine sahip, hem hüzünlü hem eğlenceli romandır. Kitabı sadece okumazsınız, yaşarsınız, siz de güler siz de ağlarsınız onlarla birlikte. Kaçarsınız, uzaklaşırsınız onlar uzaklaşmak istediğinde ya da her şeyi bırakıp geri dönersiniz sevdiğiniz topraklara. Yazarın da dediği gibi, nereye giderseniz gidin, memleketiniz de sizinle gelir, diye düşünür bir lez daha o hüznü yaşarsınız. Kitabın adı, Afganistan'da her yıl yapılan uçurtma yarışmalarından gelir. Sadece çocukların değil, büyüklerin de katıldığı bir yarışmadır. Kazanan çocukların babaları için bir gurur kaynağıdır. Uçurtma Avcısı herşeyden çok bir dostluğu anlatır. Bu dostluk kimi zaman baba-oğul olur, kimi zaman iki küçük çocuk. Roman, uluslar arası çok satanlar listesine girmiş ve 8 milyonu aşkın kişi tarafından okunmuştur ve hem 2006 hem de 2007’de Penguin/Orange Readers’ Group Ödülü’nü kazanmıştır. Hani derlerya 'Anlatılmaz, yaşanır..' diye, bu roman anlatılmış ve yaşanmış, olaylar okuyanlarına anlatılarak yaşatmaya devam ediyor..

Arka Kapak :

Emir ve Hasan, Kâbil’de monarşinin son yıllarında birlikte büyüyen iki çocuk… Aynı evde büyüyüp, aynı sütanneyi paylaşmalarına rağmen Emir’le Hasan’ın dünyaları arasında uçurumlar vardır: Emir, ünlü ve zengin bir işadamının, Hasan ise onun hizmetkârının oğludur. Üstelik Hasan, orada pek sevilmeyen bir etnik azınlığa, Hazaralara mensuptur. Çocukların birbirleriyle kesişen yaşamları ve kaderleri, çevrelerindeki dünyanın trajedisini yansıtır.

Sovyetler işgali sırasında Emir ve babası ülkeyi terk edip California’ya giderler. Emir böylece geçmişinden kaçtığını düşünür. Her şeye rağmen arkasında bıraktığı Hasan’ın hatırasından kopamaz.

Uçurtma Avcısı arkadaşlık, ihanet ve sadakatin bedeline ilişkin bir roman. Babalar ve oğullar, babaların oğullarına etkileri, sevgileri, fedakârlıkları ve yalanları… Daha önce hiçbir romanda anlatılmamış bir tarihin perde arkasını yansıtan Uçurtma Avcısı, zengin bir kültüre ve güzelliğe sahip toprakların yok edilişini aşama aşama gözler önüne seriyor.

Uçurtma Avcısı’nda anlatılan olağanüstü bir dostluk. Bir insanın diğerini ne kadar sevebileceğinin su gibi akıp giden öyküsü…

2007'de Marc Forster yönetmenliğinde kitabın hikayesi beyaz perdeye aktarılmıştır. Hayal ettiklerinizi görsel açıdan görmek ayrı bir keyif oluyor.

Fragman:


The Kite Runner (Trailer)
Yükleyen wallyz75.

Ayın Yazarı : Khaled Hosseini !

Khaled Hosseini, 4 Mart 1965 yilinda Kabil'de doğmuştur. Babasi diplomat, annesi ise farsca ve tarih öğretmenidir. 1978 Darbesinden ve akabinde SSCB'nin Afganistan'a girmesinden sonra ailesi ile birlikte ABD'ye siyasi siğinmaci olarak gitmeye karar verdiler. 1980 Yilindan beri de California'da yaşiyor. Hosseini, 1984 yılında Independence High School Lisesi'ni bitirdikten sonra Santa Clara Üniversitesi Biyoloji bölümüne kabul olmuştur. 1988 yılında mezun olan Hosseini, ertesi sene Kaliforniya Üniversitesi Tıp bölümüne girmiştir. 1993 yılında cerrah olan Hüseyni, dahili cerrahideki ihtisasını 1996 yılında Los Angeles'taki Cedars-Sinai Medical Center'da tamamlamıştır. Hüseyni doktorluk mesleğine ilk kitabı Uçurtma Avcısı'nı yazdıktan bir buçuk yıl sonraya kadar (2003'ten 2004'e kadar) devam etmiştir. Şu an yazdığı iki kitabı vardır, bunlar: Uçurtma Avcısı(The Kite Runner) ve Bin Muhteşem Güneş(A Thousand Splendid Suns). Yazar iki kitabında da Afganistan'ın kültüründen, yakın tarihinden ve işgaller sırasında yaşanılan güçlüklerden bahsedilir. Bu olayları akıcı bir dille, okuru sıkmadan aktarır. Her iki kitabı okurken orada insanların işgaller sırasında olsa bile arada mutlu olmak için sebepler aradığını ve bunun için kendilerince yarışmalar çıkarttıklarını, küçük küçük heyecanlar yarattıklarını görürsünüz. Bir sayfasında güldürür sizi yazar, öbür sayfasında hüngür hüngür ağlatır. Öyle güzeldir ki iki kitabı da, durakta oturursunuz, elinizde 'Uçurtma Avcısı' bulunur, biri size yaklaşır ve kitap hakkında konuşmaya başlar, düşüncelerini anlatır ve hemen ardından 'Bin Muhteşem Güneş' romanını okuyup okumadığını sorar. Bağlı değildir iki roman birbirine ama birini okuduğunuzda öteki roman da çeker sizi. Eserlerindeki karakterler, romanda olayların içine girip onların kardeşi olup koruyabileceğiniz ya da düşmanı olup saldırabileceğiniz kadar samimi ve etkileyicidir.

6 Şubat 2010 Cumartesi

Paulo Coelho'dan Portobello Cadısı


Portobello Cadısı, her şeyden çok bir kadını anlatır. Roman, kendisine hicbir zaman yetmeyen -yetemeyen- hep daha fazlasını isteyen ve bunu kendi iç dunyasında arayan bir kadının hikayesini anlatır fakat kendi ağzından değil, tamamen onu tanıyan insanların gozunden anlatılır. Bir sekilde bu kadının hayatına girmiş ve hem kendi hayatlarını hem onun hayatını değiştirmiş insanların gözünden anlatılan bir hikaye. 'her seye sahip oldugunu ancak yine de mutlu olmadıgını' soyleyen bir kadının hikayesi. Bu arayıs sırasında ogrendigi seylerle 'farklı' olmaya çalışan ancak bu farklılığı yasadıgı hayat içerisinde degil de kendi ruhsal dunyasında, kendi çabalarıyla, kendi kontrolu dısında yaşayan bir kadın. Gecmis zamanda 'cadı' olarak nitelendirilen simdilerde "tipik kadın isterileri,kaprisleri,safsataları" veya her ne isim ise farklı bir insan konu alınıyor. Çok etkileyici bir roman gerçekten.

Kitap hakkında:

Milyonlarca okur yanılıyor olamaz.
Publishers Weekly, ABD

Portobello Cadısı, hoşgörü adına çok güçlü bir mesajın öyküsü.
La Verdad, Venezuella

Coelho’nun yazdıkları müzik gibi, çok güzel. ondaki
tanrı vergisi yeteneği her şeyden çok kıskanıyorum.
Julia Roberts

Coelho, romanlarını evrensel bir dilde yazıyor.
New York Times, ABD

Portobello Cadısı, kadın dünyası ve sevmenin önemi üstüne bir kitap; tutku, yolculuk, kadınlar, korkular ve simgelerden okurların kolay kolay unutamayacakları bir olay örgüsü oluşturan çağdaş bir portre.
Publimetro, Şili

Kitabın ilk bölümü:

s. f. x. için,
gittiği her yere ışık saçan,
gittiği her yeri ısıtan bir güneş,
ufuklarının ötesinde düşünen
herkes için örnek biriydi.
ey, günaha girmeden gebe kalan meryem,
senden yardım isteyenler için dua et.
âmin.
hiç kimse ışığı yakıp onu gizli yere,
yahut da kilenin altına komaz,
fakat girenler aydınlığı görsünler
diye şamdana kor.
luka 11:33

Paulo Coelho' dan Veronika Ölmek İstiyor

Paulo Coelho, 1998 yılında yayınladığı bu kitabı, ailesinin onun aklını kaçırdığını düşünüp tam 3 kez akıl hastanesine yatırmaları sebebiyle edindiği tecrübeler ile yazmıştır. Romanda olaylar rutin hayatından sıkılan Veronikanın intihara kalkışması ile başlar, akıl hastanesine yatırılması, yaşamın değerini anlaması ve dostlar edinmesi ile gelişir. 'Kim normal, kim anormal? Kim deli, kim akıllı?' sorularının cevapları bu kitaptadır. Paulo Coelho, romanda her günün bir mucize olduğunu anlatır bize. Roman 2009 Yılında Emily Young yönetmenliğinde, beyaz perdeye de aktarılmıştır.



Fragman için ;

Paulo Coelho'dan Simyacı

Simyacı (O Alquilmista), Paulo Coelho'nun yayınladığı 1988 yılından bu yana dünyayı birbirine katan, eleştirmenler tarafından bir fenomen olarak değerlendirilen romanıdır.Simyacı, 6 yılda 42 ülkede 26 dile çevrildi ve yedi milyondan fazla sattı. Roman, yüreğinde çocukluğunu yitirmemiş olan okurlar için bir klasik kimliği kazanmıştır. Sıradan kitap sohbetlerinde ilk sorulan kitaptır Simyacı. Seven de sevmeyen de okumuştur simyacı'yı. Simyacı, İspanya'dan kalkıp Mısır Piramitlerinin eteklerinde hazinesini aramaya giden Endülüslü çoban Santiago'nun masalsı yaşamının felsefi öyküsüdür. Herşey Santiago adlı çobanın ikidir aynı rüyayı görmesi ile başlar. Simyacı'yı bulmak kendini bulmak olur... Simyacı'nın dünya çapında bu kadar ünlü olmasının ve çok satmasının sebebi belkide kılavuzculuk niteliğinin ön planda olmasıdır.Simyacı'yı okumak , herkes uykudayken şafak vakti güneşin doğuşunu beklemektir, Simyacı başucudur. Simyacı şiddetle tavsiye edilir.